OSMANLI DEVLETİ’NDE HUKUKUN BATILILAŞMASI VE MECELLE
- hukukkulubugalatas
- 25 Tem 2024
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Tem 2024
Nilsu Çetin
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi

1.Giriş
Mali sistemin çökmesi, iltizam sistemi, hukuk birliğinin olmaması, kapitülasyonlar sebebiyle Osmanlı Devleti bilhassa 17. yüzyıldan sonra çöküş dönemine girmiştir. 19. yüzyılın başlarında devletin çöküşünü engellemek için III. Selim’in Nizam-ı Cedit hareketi gelmiş, ancak bu hareket de teşkilatsız ve padişahın şahsına bağlı olduğu için yeterli iyileşmeyi sağlayamamıştır (Üçok, 2015). Ardından II. Mahmut reform hareketlerine devam etmiştir, Türk toplumuna ve hukukuna gerçek anlamda Batı etkisinin girmesi ve hukukun laikleşmeye başlaması ise Tanzimat Dönemi ile mümkün olmuştur. (Ortaylı P. )
2.Tanzimat Dönemi Öncesi Osmanlı Devleti’nin Hukuki Yapısı
Tanzimat Dönemi’nden önce Osmanlı İmparatorluğu’nda hukuk birliği söz konusu değildi zira şer’i hukuk ile örfi hukuk bir arada bulunmaktaydı. Örfi hukuk dünyevi otorite tarafından ortaya konulan, toplumda kabul edilen örf ve adetlere dayanan hukuk kurallarından oluşmaktayken şer’i hukuk dini kitap ve kurallara dayanmaktadır. Kimi yazarlar Osmanlı yönetimi altında yaşayan farklı dinlere mensup milletlere tolerans gösterilmesini, devlet işlerinde örfi hukukun uygulanmasını laik bir hukuk sisteminin varlığının göstergesi olarak kabul etse de (Barkan, 1945) farklı milletlerin farklı cemaatlere mensup olup o cemaatin kurallarına göre yaşaması ve devletin işleyişinde şer’i hukukun ağırlıklı olması sebebiyle Osmanlı’da laik bir hukuk sisteminin varlığından söz edilmesi mümkün değildi.
Osmanlı toplum ve hukuk yapısının Batılılaşması ise aniden değil süreç içerisinde gerçekleşmiştir, bu sürecin III. Selim ile başladığı, II. Mahmud ile ilerlediği, Tanzimat Dönemi ile sistematikleşip hız kazandığı görülmektedir. III. Selim devletin zayıflığını gözlemleyerek eğitim, diplomasi, ordu ve hukuk sisteminde reformlara girişmiştir, onun döneminde Batılı anlamda askeri okullar kurulmuş, Avrupa başkentlerinde sürekli elçilikler açılmıştır. Kanunların yetersizliği layihalarda gözler önüne serilmiş ve kanunların güncellenmesi düşünülmüştür ancak tüm bu reformlar kadrolaşmış bir devlet yapısı tarafından değil tek bir kişi tarafından hayata geçirilmeye çalışıldığı için istenen sonuç elde edilememiştir. (Bozkurt, 1996)
II. Mahmut Döneminde reformlar hız kazanmıştır, bu dönemde en önemli hukuki gelişme ayanların II. Mahmut’a kabul ettirdiği “Sened-i İttifak”tır. Bu belge ile Osmanlı’da ilk kez padişahın otoritesi sınırlandırılmıştır, padişah ve ayanların karşılıklı hak ve görevleri sayılmıştır. Hukuk alanındaki bir diğer gelişme ise günümüzdeki mahkemelerin temelini oluşturan “Meclis-i Valay-ı Ahkâm-ı Adliye”nin kurulmasıdır.
3.Tanzimat Dönemindeki Hukuki Gelişmeler
III. Selim ve II. Mahmut Dönemlerinde başlayıp hız kazanan reformların kurumsallaştığı ve sağlam temellerinin atıldığı Tanzimat Dönemi, 1839 yılında Abdülmecit tarafından Mustafa Reşit Paşa’ya hazırlatılıp Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda ilan edilen “Gülhane Hatt-ı Hümayunu” ile başlamıştır. Prof.Dr. Coşkun Üçok’un değindiği üzere bu fermanın biçimsel olarak diğer fermanlardan farkı bulunmasa da ferman ile cezaların mahkemelerce verileceği ve kanuni olacağı, azınlıklara can, mal ve ırz güvenliği sağlanacağı garanti altına alınmaktadır, dolayısıyla Osmanlı topraklarında yaşayan herkese “kanun önünde eşitlik” sağlanması için hukuki birtakım reformların yapılması ve yeni kanunların hazırlanması gerekmiştir. Yeni ekonomik düzene ayak uydurabilmek için Fransız Ticaret Kanunu adapte edilmiştir, Ceza Kanunnamesi kabul edilerek daha laik bir ceza hukuku oluşturulmak istenmiştir. Medeni Hukuk alanında Batılı anlamda bir kanunun toplumda kabul edilmesi ise daha zor olmuştur.
4.Tanzimat Döneminde Medeni Hukuk Alanındaki Gelişmeler
Tanzimat Döneminde hukuki reformlarla beraber Osmanlı’da eksikliği hissedilen Medeni Kanun hazırlanması çalışmalarına başlanmıştır. Medeni Kanun’un hazırlanması sırasında Fransız Medeni Kanunu’nun iktibasını savunan Ali Paşa önderliğindeki aydınlar ile İslam Hukuku yandaşı olan Ahmet Cevdet Paşa önderliğindeki aydınlar arasında bir mücadele başlamıştır. Ali Paşa, Fransız Medeni Kanunu’nun iktibasıyla ülkede hukuk birliğinin ve kanun önünde eşitliğin sağlanabileceğini savunurken Ahmet Cevdet Paşa Hristiyan bir ülkenin kanununun iktibasının Osmanlı toplumuna uygun düşmeyeceğini, İslam Medeni Hukuk kurallarının derlenmesi gerektiğini savunmaktaydı.
Uzun bir süre devam eden bu tartışma özel bir komisyonda incelenmiş ve uzun müzakerelerin ardından Ahmet Cevdet Paşa’nın görüşleri uygun bulunup İslam Medeni Hukuku kurallarının derlenmesine karar verilmiştir. Bu iş için Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlık ettiği bir komisyon kurulmuş ve bu komisyon “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye” ya da kısaca “Mecelle” isimli İslam dünyasının ilk Medeni Kanunu’nu hazırlamıştır, bu tasarı padişah tarafından onaylanmış ve böylece yasalaşmıştır.
5.Mecelle’nin Özellikleri
Mecelle, bir maddelik bir mukaddime (giriş) ve 99 maddelik “Kavaid-i Külliyye (Genel Hükümler)” ile 16 kitaptan oluşmaktadır. Bu 16 kitaptan çoğu Borçlar Hukuku’na ilişkin iken kişi, aile ve miras hukukuna ilişkin hükümler çok azdır. Aile, kişi ve miras hukukuna ilişkin Mecelle’de düzenlenmeyen kısımlara ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde fıkıh kuralları uygulanmıştır. (Bozkurt P. D., 1996)
Mecelle İslam hukukundaki kuralların bir derlemesidir, iktibas edilmemiştir.
Mecelle’nin “Kavaid-i Külliye” bölümü ise özdeyiş biçiminde yazılmış, kendi başına uygulanamayan ama diğer bölümlerdeki hükümlerin anlaşılmasına yardımcı olan kurallardan oluşmaktadır. Madde metinleri genellikle ağır bir dille, maddelerin açıklamaları ise daha açık bir dille yazılmıştır. (Üçok, Türk Hukuk Tarihi, 2015)
Mecelle, Hanefi hukuku ilkelerine göre hazırlanmıştır, bu durum Sünni mezhep yandaşları için sorun teşkil etmiştir. Tek bir mezhebin kurallarının esas alınarak hazırlanması ve hazırlandığı dönemin koşullarına uygulanabilecek çok az hüküm içermesi bakımından
Mecelle kapsayıcı ve yenilikçi değildir.
Ağır bir dile sahip olmasına, yenilikçi ve kapsayıcı olmamasına, aile hukukuna ilişkin pek az hüküm içermesine rağmen Mecelle hukuk tarihi için önemli bir eserdir zira İslam hukukunda Medeni Hukuka ilişkin yapılan ilk derlemedir, dağınık haldeki kuralların bir bölümü Batılı bir teknikle düzenlenip tek bir kanun haline getirilmiştir. Böylece uygulama kolaylığı sağlanmıştır. Mecelle, 1926 yılına kadar Türk topraklarında ve Osmanlı Devleti’nden ayrılan Arap ülkelerinde uzun süre uygulanmıştır.
6.Sonuç
Osmanlı Devleti’nde çeşitli sebeplerle çöküş sürecinin başlamasının ardından III. Selim’den itibaren padişahlar devlet yapısında, eğitimde, orduda ve özellikle hukuk alanındaki yozlaşmalara son vermek için reformlara girişmiş, bu reform süreci Tanzimat Dönemi ile zirveye ulaşmıştır, Tanzimat Dönemi ile Osmanlı ülkesindeki farklı dinlere mensup kişilere eşit haklar tanıyan, herkese aynı şekilde uygulanabilecek kanunlar oluşturulmaya başlanmış, Batı’dan özellikle Ceza ve Ticaret Kanunları iktibas edilmiştir. Osmanlı toplumunda büyük eksikliği hissedilen Medeni Kanun’un da Batı’dan iktibas edilmesi düşünülse de toplum yapısına uygun düşmeyecekleri düşüncesiyle İslam Hukuku kurallarının derlenmesine karar verilmiştir, bu kuralların derlenmesiyle “Mecelle” oluşturulmuştur. Mecelle, yenilikçi olmayan bir yapıya sahip olsa da Osmanlı Devleti’nin hukuki yapısı için atılmış büyük bir adımdır.
KAYNAKÇA
Barkan, Ö. L. (1945). Osmanlı İmparatorluğu Teşkilat ve Müesseselerinin Şer'iliği Meselesi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
Bozkurt, P. D. (1996). Batı Hukukunun Türkiye'de Benimsenmesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Ortaylı, P. D. (n.d.). Osmanlı Devletinde Laiklik ve Hukukun Romanizasyonu. İstanbul.
Üçok, P. C. (2015). Türk Hukuk Tarihi. Ankara: Turhan Kitabevi.
Commentaires